17 Ocak 2012 Salı

KAR YAĞINCA BEN BÖYLE OLURUM.......







Gecenin bunca geç vakti olmuş,ne gam... Söyleyecek sözüm var,uyku tutmaz yoksa. Yarına kalmasın .Camdan bakınca kar yağışının devam ettiğini gördüm,biraz sevinç ardından gelen hüzünle birlikte. Yukarıdan bakınca karla kaplı ağaç dalları sokak lambalarının ışıkları ile kristal çubuklar gibi duruyorlardı... Ne hatırlıyordum geçmişten acaba ki,çocukça sevincin peşi sıra hemen hüzün dalgaları geliyordu... Acaba,acaba neydi beni etkileyen. Sessizce çalışma masasındaki yerime geçtim, bir taraftan çalışırken bir yandan da düşünmeye başladım. Sonra yazmaya karar verdim... Küçük kızın çok varlıklı olmayan ama sevgi dolu bir ailesi vardı . Bir evi, yiyecek ekmeği, yakacak odunu, onu seven aile bireyleri, ama illaki çok sevdiği babası ...Ama çocuk, kar yağdığında mutlulukla birlikte hep hüzün duyardı. Evi olmayanları, yakacak odunu , yiyecek yemeği olmayanları düşünüp mutsuzlaşırdı. Nasıl bir yüktür bu anlaşılır gibi değil. Baba anlardı durur mu,'' hadi siz kar oynamaya çıkın biraz, belki çabucak eriyiverir'' derdi. Küçük kız bir yaş büyük erkek kardeşiyle alel acele giyinir ve atarlardı kendilerini karlara.....
   Hava kışlamaya başlayınca baba çocuklara kızaklarını hazırlamış olurdu zaten. Ta ki soğuktan elleri morarana kadar oynardı iki kardeş...  En zoru da sıcak eve dönmek... Çünkü sıcak iğne gibi batar o durumda .Baba,dışarı çıkmadan önce çocuklar üşümesin diye ilaç dolabında tuttuğu kanyaktan bir kaşık içirdi. Eve dönünce de çabuk ısınmaları için leğenlere sıcak sular doldurulmuş olurdu. O kıt imkanlarla.... Çocuklar oynamalı ve mutlu olmalıydılar. Baba '' oynamayan tay, at olmaz'' derdi hep .Evet, kışın da, yazın da, güzün de, baharda da hep oynadık biz iki kardeş... Bilmediğimiz oyunları babam , bazılarını annem bazılarını da bize hayat öğretti. Ama acaba '' at'' olabildik mi.. . Babamın istediği gibi şöyle güçlü bir '' arap atı'' olabildik mi....Hüznün kaynağı bu endişe de olabilir,kim bilir.......


3 Ocak 2012 Salı

O ŞİMDİ ''YEMİNLİ'' ASKER.....










 29 Aralık tarihinde askerimizin yemin töreni vardı.Sabah erken orda olmalıymışız.Onun için bir gece önceden yola çıktık.Kış şartlarına hazırlıklıydık ama sisi  unutmuştuk....Sipil Dağlarında yolu kaybettik adeta..Yönsüz,bulutların üstünde gider gibiydik.Neyse sağsağlim vardık Narlıdereye.Kimlik kontrol falan girdik nizamiyeden içeriye.İlgililer misafir ağırlar gibi hazırlanmışlardı.Güzel bir tören alanı,karşımızda bayraklarla kaplı masalarda silahlar duruyor.Derken uzaklardan dumanların içinden bölükler halinde mehmetçikler görülmeye başladı top atışları arasında.....Bu dönem Narlıdere İstikham Okulu çok kalabalıkolmuş.Karşımızda genç enerjileri ile zımba gibi ordu.....Komutanın emriyle bayrak kaplı ,üstünde silah olan masaların başına geldiler.Sağ elleri silahların üstünde,sol elleri yanındaki arkadaşının belinde.....Birlikte oluşturdukları gücün farkında olarak...Her zaman ve her yerde Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı olacaklarına,ordu kurallarına uyacaklarına  v.b. namus ve şerefleri üzerine yemin etti gençadamlar.Anlatması zor,yaşamak gerekir.Her anne babaya nasip olmalı o duyguyu yaşamak...Şu an yazarken bile içim titriyor.Arkadaşlarım söylemişlerdi.Kendi  mehmedini orda seçmek imkansız Ama gönül evladı orda görmek istiyor..Bir komutla bütün bölükler resmi geçit pozisyonunda yürüyüşe geçti.Fırsat bu fırsat...Hemen oturduğum yerden usulca kalkıp aşağı yürüyüş alanına indim.Benim arkamdan diğer anne babalarda sökün etti.Gün bizim günümüz ya komutanlar bizim için hazırlamış töreni.Bizi üzecek talimat vermezler diye düşündüm.Öğle de oldu.Şimdi bütüm anne babalar karşıdan gelen evlatların resmini çekme derdinde.Ben nasıl olsa çekemiyeceğimi kabul edip,onu görmeyi tercih ettimmmm ve bir baktım oncaaaaa mehmedin arasından biri bana göz kırpmaz mı.....Aman Allahım, bu benim çeyrek asır önce kucağıma aldığım evlat.O an dünyalar benim oldu.Rahmetli babaannem analık köpekliktir derdi.Evlatla bir an gözgeze gelmek o an için yetmişti.Ellerimiz acıyıncaya kadar alkışladık.Sonra gittiler,sivil kıyafetlei giyip geldiler.Herbirimiz askerimizi yanımıza alıp evlerimize döndük sevinçle.Ta ki pazar öğle saatlerine kadar.Pazar 17.de birliğine katılması gerekiyordu.l3.35 uçağı ile tekrar yola koyuldu.Şimdi tekrar saymaya başlıyoruz.Mayıs ayını ortalarına kadar.Tam olarak bilmiyorum kaç şafak var.....Ama sayılı günlerin biteceğini biliyorum.

SEVGİLİ YEŞİL KURBAĞA

       


Sevgili Yeşil Kurbağa, en son ürettiğim oyuncak.İster oyuncak de ister arkadaş.Koca koca gözleriyle etrafı öylebir kolaçan ediyor ki,zannedersin radar....Ama öylesine de masum, ne de olsa konsept gereği buradakilerin tümü bebek....Önce bedenini yaptım.Sağlam dikişlerle diktim.Sonra o güzelim gözlerini ve o gözlerin şaşkın ifadesini....Upuzun arka bacaklar ve onların eklem yerlerini.Sonra sevimli, kocaman ön bacaklar.Daha da sevimli olması için su yeşili ve beyaz benekler......Nasıldı o masal......Kurbağa prens......Prenses öpünce yakışıklı prens mi ne oluyordu ya hani.Benim bebek kurbağam büyüyünce onu öpecek prensesini bekleyecek....Böyle değil miydi yoksa bu masal.Boşverrrrr.Nasıl olsa masal,benimki de böyle olsun.....Sevgili yeşil kurbağam ne güzel vıraklıyor.Duymuyor musun.Aşkolsun,kulaklarını yıkat istersen.....Şaka,şaka,onu sadece ben duyabilirim......