22 Nisan 2013 Pazartesi

TEŞEKKÜRLER SAYIN HÜSEYİN EROL, MEHMET YILDIZHAN VE DİĞER BÜTÜN DOSTLAR...





       Geçen hafta , 20 Nisan cumartesi günü şahane bir şey yaşadım. Çok mutlu oldum, yaşadığım şehre ait olduğumu hissettim,  değişik sebeplerle bu güne kadar görüşemediğim , benimle anılarını paylaşan dostlarımı buldum.Benim çocukluğumu bilen büyüklerimle tanıştım, baba yadigarı dostların çocukları ile görüşüp eski anıları birlikte konuştuk.Velhasıl sanki köklerime kavuştum.
……

            Toplantımız İstiklal Marşı okunarak başladı.

      

      Her şey bundan dört beş ay önce bir dostun beni facebookta ‘’ İZMİTİZ’’  isimli guruba eklemesi
 ile başladı. Ben de İzmit’ te doğmuş büyümüş ve çeşitli sebeplerle il ve  yurt dışında yaşayan  akrabalarımı ekledim. Çok fazla zaman ayıramadığım bu mecra artık hepimizin uğrak yeri oldu.Yurt dışında kiler, il dışında kiler, şehrin öteki ucunda kiler ya da  yanı başındakiler…Yeni tanıdıklar, eski bildikler, ana-baba dostları, ilk okul, orta okul, lise arkadaşları, birlikte çalıştığımız iş arkadaşları, mahalle komşuları….Şehir yaşamının karmaşası içinde birbirimizden koptuğumuz can dostlardan  bu sayede haberdar olduk. Hepimiz anılarımıza ait resimleri, yaşanmışlıkları samimi duygularla paylaştık.Gurubumuzun kapak sayfasında her gün  gurup yöneticimiz Hüseyin EROL Bey’ in seçtiği bir resim paylaşılıyor.Bir gün baktım, annem,babam, bir yaş büyük erkek kardeşim ve benim kundaklı bir resmim kapak resmi olmuş.O anki duygularımı anlatamam…


    
       Bir müddet önce bu dostların şehrimizin Kertil Tekke Meyda’ nında 
 buluşması kararlaştırıldı. Aynı yerde oturan gurup üyelerimizden Mehmet YILDIZHAN’ ın ev sahipliğini yaptığı bu buluşmaya eşimle beraber gittik. İlk defa yapılan bir organizasyon ama her şey olması gerektiği gibi düşünülmüş. Alan girişine bir masa hazırlanmış, masada gurup üyelerinin ad-soyadları iri punto ile yazılmış.Alıp göğsüne yapıştırıyorsun.Tamam. Kim kimmiş tanıyorsun. Koca şehirde elbette hepimiz bir birimizi tanımıyoruz. Ama en azından  İZMİTİM  gurubu sayesinde isim aşinalığı  oldu.Yönetim komitesi bu masa yakınlarında gelenleri sanki kendi cemiyetine gelmiş gibi karşılıyor, rahat etmesini sağlıyor.

    Hüseyin EROL Bey’ in ve Mehmet YILDIZHAN Bey’ in yaptığı kısacık tanıtım konuşmasını nefis müzikler izledi.Yanımdaki dostlarla kendimizi kaptırdık müziğe, şarkılara katıldık.

    Şehrimizi temsil eden yiyecek ikramları sıcacık çaylar eşliğinde yapıldı.Mis kokulu simitlerimizi, meşhur yağlı halkalarımızı,çöreklerimizi, pişmaniyemizi neşeli sohbetlerle afiyetle yedik. Resimler çekildi, anılar canlandı, büyüklerin elleri öpüldü, küçüklerin ne kadar büyüdükleri fark edildi…

     Kendi adıma konuşuyorum, ilk defa bu şehre bir aidiyet hissettim. Hemşehrilik ne demekmiş gördüm.Başka bir ilde doğmuş büyümüş eşimin yanında kendimi baba evinde olduğumu  düşündüm, ne çok akrabam var diye mutlu oldum. Kocaman bir ailem olduğunu kabul ediyorum artık. Ve benimde bu ailede yerim ve görevlerim var. Görevlerimin hepsine seve seve  razıyım, takip etmeliyim ki görevlerimi  yerine getirebileyim.

     Bana bu güzel duyguları yaşatan dostlar, siz sağ olun. Ve hep beraber sağ ve sağlıklı yaşayalım.


20 Nisan 2013 Cumartesi

İSTANBUL' DA İSTANBUL' U YAŞAMAK



      Bazen hayattan mola almak istiyorum.Her şeyden uzaklaşmak,farklı şeyler yapmak,  farklı düşünmek falan …Geçen hafta öyle bir zamandı.Yol arkadaşıma  ve bizim gençlere düşüncemi açtım ve isteyenin benimle gelebileceğini söyledim…

      İnternette Ayşe ARMAN’ ın bir yazısını okudum.Konusunun uzmanı rehber Saffet Emre TONGUÇ’ la yapılan söyleşi. Konu İstanbul. İSTANBUL’ DA YAŞAMAYIN, İSTANBUL’ U YAŞAYIN diyordu zaten yazının başlığında. Etkilendim. Tam da hayattan mola almak istediğim zamanlara denk gelmişti bu yazıyı okumam.

       Yol arkadaşımla çıktık evden, diğer genç elemanla Kadıköy İskelesinde buluştuk.Hava kış mı olsam bahar mı olsam şaşırmış bir vaziyette.Bazen güneş bulutların arasından göz kırpıyor, sonra bir rüzgar iliklerine kadar donuyorsun.

      Rehber, İstanbul uzmanı Saffet Emre TONGUÇ’ un önerdiği gibi bir rota çizdim kendimize. Yola çıkmadan önce internetten gideceğimiz yerler hakkında önceden biraz  etüt ettim. Nede olsa bizim yanımızda rehber falan olmayacak. Yol bulmak da hiç sorun olmadı ,nevigasyon aletini yürüyüş moduna ayarlayınca her yeri daha önce gitmiş gibi bulduk.  

     Geziye  Fatih Edirnekapı’ daki Kariye’ den başladık. Kariye; şehrin duvarlarının dışında anlamına geliyormuş. Bizans zamanında yapılan bina çok etkileyici. Daracık sokaklardan aşağıya doğru yürüyerek Salma Tomruk Caddesine indik. Orda ahşap bir sinagog binası vardı. Sonra Fethiye Camii, aslında ‘’Pamma Kristos’’ isimli bir kiliseymiş burası. En güzel Bizans eserlerinden biriymiş. Daha sonra yanına bir minare ekleyip cami yapmışlar. Kariye müzesini ve bu kilisenin içini gezemedik. Çünkü Çarşamba günleri karşı tarafın müzeleri  kapalıymış. Olsun dışından görmek bile çok etkileyiciydi
.
     Daha sonra Çarşamba semtindeki İsmail Ağa Cemaatinin Nakşibendi Tarikatının etkin olduğu İsmail Ağa Camiini gördük. Kontrastlar şehri İstanbul… 

    Ordan Yavuz Selim Camii, yanında 1500 yıllık Çukur bostan –eski Bizans sarnıcını gördük .Bu caminin avlusunda Yavuz Selim’ in türbesi, kızları Hatice ve Ayşe Havsa Sultanlar  ile şehzadelerin kabirlerini ziyaret edip, görevlerimizi yerine getirdik. Caminin haşmeti Osmanlı’ ya yakışır azamette. Bahçesindeki Haliç Manzarası nefis. Sol tarafta Bizans zamanından kalan camiye çevrilmemiş tek kilise olan Kanlı Kilise var.

     Aşağı Fener’ e doğru inince Fener Rum Erkek Lisesi çıktı karşımıza. Şehrin ortasında bir kale gibi bina .Marsilya’ dan gelen kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş. Fatih İstanbul’ u fethedince burada yaşayan gayri müslimler  Ege ve Akdenize gitmişler. Fatih onlara ‘’ güvencem  altındasınız gelin, kültürünüze sahip çıkın ‘’ diye haber gönderince dönüp eğitim için  bu binayı inşa etmişler. Şimdi burada İlköğretim Okulu var. 

    Kıyıya oldukça yakın bir yerde de Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi var. Burası Ortodoks Rumlarının Vatikanı sayılırmış. Hristiyanlığın din tartışmalarının önemli kesimini oluşturan Ortodoksluğun merkeziymiş burası.  Bahçeden içeri girince sol tarafta ayin salonu varmış ve biz de ayine denk gelmişiz. Nasıl davranılacağını bilemediğimizden usulca izledik sadece. Birbirinden bağımsız koyu kahverengi ahşap görünümlü binalardı gördüklerim. Girişten sağ tarafda diğerlerinden farklı bir binadaki süslü bir kapıdan bir beyefendi çıktı. Ben de arkasından binaya girdim, loş bir ortam.Duvarlarda büyük büyük resimler var. Bir iki resim çekiyordum ki biraz önce kapıdan çıkan beyefendi beni kibarca dışarı davet etti. Meğer o gün orda Amerikan heyeti varmış ve orası VİP kapısıymış…

   İnternette o gün Ayşe ARMAN’ I iyiki okumuşum.

    O gün İSTANBUL’ U YAŞADIM. 



                                        
                                            KARİYE MÜZESİ



                    KARİYE MÜZESİ' NİN YÜZYILLAR ÖNCE YAPILAN TAŞ DUVARLARI
            

FETHİYE CAMİİ- ESKİNİN Pamma Kristos Kilisesi

















YAVUZ SULTAN CAMİİ ÖN BAHÇESİNDEN HALİÇ MANZARASI
 





           İSTANBUL FENER SEMTİNDEKİ FENER RUM ERKEK LİSESİ











İSTANBUL FENER RUM ORTODOKS PATRİKHANESİ



 





2 Nisan 2013 Salı

TAVUKLAR-HOROZLAR....HATIRALAR...



      Bahçeye yaptırdığım yeni çardağın yeni süsleri olacak dedim ya dün.Hah  işte, bu yaptıklarım da onlardan bazıları  …Tavuklar ve horozlar...Bunları yaptıktan sonra bahçeye küçük bir tane de kümes yaptırmaya heves ettim.Çardak yapan usta öyle güzel kümesler yapmış ki anlatamam.Yarın onların da resimlerini çeker paylaşırım. Neyse lafı karıştırmayayım, bu tavuklar ve horozlar beni çok oyaladılar.İncecik bacakları dikmek,çevirmek ve doldurmak….baya zaman aldı.Ama bunlarla zaman geçirmeyi seviyorum. 

     Bu tavuklar ve horozlar beni aldı taaaa çocukluğuma götürdü.Ben ve benden bir yaş büyük ağabeyim taze yumurta yiyebilelim diye canım babam  evimizin küçücük bahçesine şehir yerinde öyle güzel bir kümes yapmıştı ki yoldan geçenler onu süs ev zannediyordu.Camları panjurlu ,kışın geceleri panjurları örtülen, içinde merdivenle çıkılan holluğu olan iki katlı bir küçük evdi sanki.Civcivleri yarka oluncaya kadar evde beslerdik.Karton kutunun önünü düzgünce kesip oraya cam yapıştırmıştı babam, üstten kablo ile bir lamba sarkıtırdı içine üşümesinler diye.Lambayı kapatıp, üstüne bir bez örtünce birbirlerine sokulur uyurlardı… Bizim çocukluğumuzun televizyon ekranı buydu…
    Koku yapmasın diye kümesin içini babam sık sık temizlerdi, kireçlerdi.Bir-iki derken tavuklar çoğalmaya başladı.Yumurtaları afiyetle yedik ama sıra tavuklara gelince…Kesildiklerini  gördüğümüzde yiyemedik.Bazen babam bize hiç göstermeden keser, annem usulca temizler,iştahla yerdik o zaman. Çoğaldıkça eşe dostta dağıttı annem.Hatta babamın titiz bakımı sayesinde yiyemeyeceğimiz kadar çok yumurta yapmaya başladılar.Yem parasına katkı olsun diye fazla yumurtaları almaya komşular sıraya girerdi.

   Şimdi, var mı acaba böyle fedakar anneler-babalar, lezzetli yumurtalar,tavuklar…

   Büyüyünce her şeyin büyüsü de bozuluyor galiba…





HOROZLAR VE TAVUKLAR DAHA BİRLEŞTİRİLMEDEN ÖNCE









                    


                                              HOROZLAR &  TAVUKLAR

    


HOROZLAR  &   TAVUKLAR



HOROZLAR  &   TAVUKLAR


BİR TAVUK  &  BİR HOROZ




BİR TAVUK  &  BİR HOROZ


BİR HOROZ  

  BİR TAVUK



                                            İKİ TAVUK
                                             
                                              BİR HOROZ



                  HOROZLAR VE TAVUKLAR AİLE FOTOĞRAFI NDA










   

TİLDA BEBEKLİ YENİ ÇARDAK SÜSÜM

         Bahar geldi, artık bahçelere balkonlara çardak altlarına yayılmanın , hayatı buralara taşımanın zamanıdır.Bahar hazırlıkları yapılırken nasıl masa örtülerini ,saksıları, saksıların topraklarını v.s. yeniliyorsak, yaşadığımız alanda gözümüze hoş gelen objeleri de yenilemeliyiz.

       Ben buradan yola çıkarak, bahçeme yeni bir çardak yaptırıyorum.Yeni masa örtüleri ve yeni objelerle süsleyeceğim bu çardakta sevdiklerimle değişik bir bahar ve yaz yaşamayı düşünüyorum.Hemen aklıma TİLDA bebekler geldi. Bu Tilda bebeklerin kırsalda yaşadıklarını düşünerek onlara uygun elbiseler, bahçede çalışırken güneş çarpmasın diye kenarlı güneş şapkaları diktim.Tabiatın içinde  kuşlarla beraber olduklarını varsayarak önündeki ceplerine birer minik kuş koyuverdim.Kuş deyince , kuş evi yapmadan olmazdı.

       El ele vermiş üç bahçe meleği Tilda  bebek, elbiselerinin ceplerine konmuş  üç minik kuş ve iki kuş evi yeni çardak süsümü oluşturdu


        Daha  yapılacak çok iş var, aklımda baharı ve yazı şenlendirecek bir çok proje var.Ürettikçe sizle paylaşacağım.





















Ne desem beğenirsin