25 Temmuz 2012 Çarşamba

HAYATIN GİRİŞİMİ-ÜNİVERSİTE TERCİHİ


                

  Bunu görünce, Atacan' la ikimiz nedense ayni anda Baysan' ı hatırladık 
             .
    

                   
Genç adam kararsız, ama ne istediğini biliyor.




                


               Evdeki en genç bireyin , küçük oğulun üniversite tercih günleri.Ben tecrübeli  anne olarak biliyorum, bu dönem hazırlık aşamasının en belirsiz anları.Sen bir yere hazırlanıp tercihini yapıyorsun, ama senden başka orayı kimler tercih edecek ve onların puanları arasındaki senin durumun ne ?Bunu kestirmek oldukça güç.Karar vermesine yardımcı olması için seçmeyi planladığı üniversite ve bölümler hakkında bilgi almak amacı ile yerinde yapılan tanıtımlara katılmaya karar verdik.İlk durak İstanbul Çekme köyde yeni kurulan kampüsü ile Özyeğin Üniversitesi oldu.Tanıtım için öğrencileri görevlendirmişler.Pırıl pırıl gençler.Çok kibar ve samimi ,bizim genç adamın aklına gelen-gelmeyen bütün soruları cevapladılar.Sonra Rektör Prof.Dr.Erhan ERKUT' un son derece etkileyici ve interaktif sunumuna katıldık.Kendi adıma , hayata dair öğrendiğim çok şey oldu.Böyle bir insanla tanışıp sohbet etmiş olmak bence günün kazanımıydı. Mutlaka aramızdaki gençler  çok daha fazla faydalanmışlardır.Sonra gençlerin seçmeği düşündükleri bölümlere göre ayrı sunumlar vardı.Biz, Atacan' ın seçmeyi planladığı İşletme Bölümü olduğu için Doçent Kutsal DOĞAN' ın sunumunu dinledik. Yurt binaları ve sosyal alanların gezilmesi ile tanıtım bitti.

              Öğrendiklerimizi yorumlamaya çalışıp, hiç konuşmadan eve döndük.Sıcak bir taraftan ayrı yorgunluk vermişti.Yemekten sonra konu üstüne herkes görüşünü bildirdi.Yarından sonra başka okul ziyaretleri olacak .Karar vermek için biraz daha zaman var, sonuna kadar kullanılmalı.

              Şuna karar verdim ki; özel girişimciler Türkiye' de güzel şeyler yapıyor.Takip etmek lazım.

22 Temmuz 2012 Pazar

ANNEMİN ÇİÇEKLERİ









                            ANNEMİN ÇİÇEKLERİ
        Kaç tane çiçek ismi biliyorsun? Yasemin, gül, leylak, zambak, hanımeli…Hiç balkonunda muhabbet, sardunya, tırnak çiçeği, begonya, fesleğen, cam güzelin  oldu mu? Küçücük bir balkonum var, bu güne kadar olanların en küçüğü.Toplu konutlarda olan, ‘’ balkon yokmuş ‘’ denmemesi  için yapılanlar cinsinden.Öyle ekonomik olmalıyım ki  hem ailece yemek yiyebilmeliyiz, hem de çiçek yetiştirebilmeliyim. Uzun zaman kafa yorduktan sonra  bir çaresini buldum.Şimdi balkon demirlerine gayet emniyetli monte edilmiş uzunca iki saksının içinde sardunya, muhabbet, tırnak çiçeği, fesleğen ve cam güzeli m var.Her sabah onları sulamak, solmuş yapraklarını temizlemek, gün içinde fıskiye ile yapraklarını nemlendirmek beni mutlu ediyor.Sonra birden farkına vardım ki bunlar annemin de en sevdiği çiçekler.Hiç farkında olmadan onları seçmişim.Şimdi onlarla zaman geçirirken daha da mutlu oluyorum. 
        Annem de çiçekleri çok severdi.Onun kocaman balkonu vardı.Her yerde, açan, mis gibi kokan çiçekler ve  her açıdan denizi kucaklayan kocaman bir balkon.Neresine otursan körfezi görürsün.Gece mehtap olduğu zaman, doyum olmaz ay ışığında körfezin suları ışıl ışıl yanardı. Keyifli kadındı annem.Önce sabah çayını, sonra kahvesini sigara eşliğinde içerdi uzunnn bir seronomi ile.Benimse hep acelem vardı, hep bir yerlere yetişmem gerekiyordu.Ama son yıllarda artık ben de onun gibi keyif yapmaya başladım.Yani gittikçe anneme benziyorum, daha da benzeyeceğimi biliyorum.
        Sonra…Zaman geçtikçe annem-babam yaşlandı, kendilerine bakamaz haller oldu.Birer birer çiçek saksılarını yok ettik.Annemin en son tek bir saksı muhabbet çiçeği vardı…
         Benim balkonumda, bahçemde, daire girişinde - şimdilik – bir çok çiçeğim olduğuna göre...Daha zamanım var gibi.

      


20 Temmuz 2012 Cuma

GÜLİZARIN OYUNCAKLARININ KATOLOG ÇEKİMLERİ











      Pür telaş sokağı...Böyle ismi olan bir dizi mi vardı sanki? Hatırlıyor gibiyim.Neyse varsa da yoksa da önemli değil.Ama son bir- iki haftadır ben ve benim ekip ( ki, bir eş ve iki erkek evlattan oluşur) pür telaş içindeydik.Çalıştık, araştırdık, emek verdik, ürettik ve bu etaptaki amacımıza ulaştık.Ne yaptık biliyor musun, evde  ürettiklerimin fotoğraflarını çekecek bir stüdyo kurduk.Kolay oldu, ama epey emek istedi.Şirket sahibi olarak Timuçin her zaman her şeyi ince eler sık dokur.En ufak detayı gözden kaçırmaz.'' Fark , ayrıntıda gizlidir '' misali.Görsellerin ayrıntısı bizim işimizin en önemli detayı.Evde fotoğraf stüdyosu kurma fikri de onundu.Araştırmalar yapıldı, malzemeler titizlikle temin edildi ve üç adam epey bir ter dökerek küçücük odada kurulumu gerçekleştirdi.Fon storu, elektrik kabloları, spotlar, ışık ayarları, prizler,prizler,prizler...Fotoğrafların çekimini Atacan' ın okul arkadaşı Burcu Zeynep SUBAŞI' ndan rica ettik.Burcu, Kocaeli Anadolu Lisesi son sınıfında, okul törenlerinin de fotoğraflarını çeken genç bir yetenek. .Elbirliği ile güle oynaya çekimi geçekleştirdi gençler.Sonuç çok güzel oldu. Fotoğraflar şimdi şirketin sanal medya sorumlusu Atacan' a ait.Onlarla oyuncakların sanal kataloğunu yapacak.İlerde kataloğu da sizlerle paylaşacağım.
     Titiz çalışma ve araştırmaları için Timuçin'e , internetteki sanal çalışmaları ile harikalar yaratacağına inandığım Atacan' a, her türlü teknik destek için İlhan' a, güzel fotoğraflar için genç yetenek Burcu' ya teşekkürler.Ellerinize sağlık.

15 Temmuz 2012 Pazar

SERİNLİKTE SABAH KAHVALTISI




    Gözlerimi kapadığımda duyduğum, dalgaların önümdeki küçük kayalara vurma sesi.Sakin, huzurlu ve düzenli.
   
    Gözlerimi açtığımda gördüğüm,  yavruları ile yüzen ana ördek , gölde dalgalarla ahenkli yüzen dans eden sazlıklar, uzaklarda senkronize kürek çeken sporcu kürekçiler ve kocaman göl.Serin, hafif oynak, parlak...

    Hiç serinlemeyen bir gecenin sabahında daha serin olacağını düşündüğümüz göl kıyısında kahvaltı etmeye karar verdik yol arkadaşımla.Sabah serinliğinden faydalanmak için erken yola çıkmayı uygun gördük. Küçük kaplara iki kişilik kahvaltımız için beyaz peynir, kaşar, zeytin ve bahçemizin ilk ürünleri domates, biber , salatalık yerleştirdik. Acele ile çayımızı demledik.Çay bardakları, masa örtüsü, portatif masa ve sandalyelerimiz unutulmadı. Şöyle gönlümüzce temiz, Sapanca Gölüne sıfır bir yer bulmak için epeyce yol gitmemiz gerekti.Çünkü her yer özel işletmelerin ve kişilerin  mülkiyetinde .İşletmeler,  sabahtan müşteri avında.Büyük ve lüks siteler zaten hem kıyıyı işgal etmişler hem de etraflarına büyük ağaçlar, tel örgüler çekmişler.Ben; deniz, göl kıyılarının , ormanların v.s. herkesin malı olduğunu zannediyordum  yok daha açıkçası öyle olmasını istiyorum. Halbuki evlerin ve işletmelerin inşasını, kıyıdan herkesin ücretsiz faydalanacak kadar bir mesafeden sonraya izin verilse...O lüks evleri satın alabilecek insanların zaten site içinde faydalanabilecekleri özel havuzları var.İşletmelerin kıyıya sıfır olması hepten çok anlamsız.Çünkü Sapanca Gölü bir tane.Herkes her zaman o pahallı işletmelerde bir bardak çayı uçuk fiatlarla içmek zorunda değil.Kaldı ki öyle bir yere gidip sadece bir bardak çay içip kalkamazsın.Tecrübe ile sabit.Çay içmek için uğradığımız bir işletmede daha çaylarımızı içerken garson gelip, '' bu müşteriler yemek yiyecek, siz şu tarafa buyrun '' diye bize güneş altında bir masa göstermişlerdi.

    Her şeye rağmen biz güzel bir çınar altı bulduk. Düzeneğimizi hazırladık.Portatif sandalyelerimizi, masamızı açtık.Temmuz sıcağında hafif hafif esen sabah yeli büyük ikramiye gibi.Demli çaylarımıza fırından aldığımız sıcak simitleri katık edip kahvaltımızı yaptık.Şimdi ayaklarımızı uzatıp sabah gazetelerimizi okuyoruz.Ördeklerin ve dalgaların eşliğinde....

    Bütün dik yokuşlara rağmen hayatın bu aheste anları var ya,ömre bedel...
 
        Şu an  bir kurbağa kayalardan suya atladı, hayata başka bir renk katarak
    







5 Temmuz 2012 Perşembe

CEVİZLİ POĞAÇA - ZENCEFİLLİ BUZLU LİMONATA

-   Patlamak üzere bir bomba gibiyim, dokunsan büyük gürültü ile  patlar da gökyüzüne kadar çıkar parçalarım...Sonra bir hışımla iner her bir parçam yeryüzüne...Yetmez , çağlayan sulara karışır da okyanusların en derinlerinde yüzerim balıklarla...Neden mi, bazen hayat yokuşu çok dikleşiyor.Her şey altı şeritli otobanda karşı şeritten gelen arabalar gibi üstüne üstene geliyor insanın.Kaçacak sığınak bulamayınca da böyle saçmalıyorsun işte.Bir kaç cephede birden meydan savaşı vermek zorluyor adamı...Biraz fazla mı oldu, tamam vazgeçtim onları anlatmaktan. Bak bu bir sığınak olabilir.  '' Gel, güzel şeylerden bahsedelim'' Hemde yağmurlu bir günde bir  ağaç altına sığınmak
kadar kolay. '' Gel , güzel şeylerden bahsedelim..''   ...
    



     Bu sabah epeydir sağlıklı beslenme adına yapmadığım şeyi yaptım, cevizli poğaça ve zencefilli buzlu limonata.Bak anlatayım, harika güzel oldu. Bir çay bardağı yoğurt, biraz tereyağı biraz zeytinyağı, bir yemek kaşığı elma sirkesi, tuz, kabartma tozu, üç su bardağı elenmiş un ve bir çay bardağı dolusu ( benimki biraz daha fazla oldu ) ceviz içi. Hepsini hamur haline getirip ruh halimin uygun gördüğü büyüklük ve şekile soktum. Üstlerine yumurta sarısını bulaştırdım.Ve fırına yolladım. Etrafı topladıktan sonra poğaçalar pişinceye kadar limonatayı yaptım. Dört limonun suyunu iyice sıktım.İki litrelik bir sürahiye koyduğum suyun üstüne ekledim. Başka bir cam kapta bir su bardağı toz şekeri bir miktar sıcak su ile karıştırıp erittim. ( şekerin tam olarak çabukça erimesini sağlamak için sıcak su kullandım) Sonra bu şekerli suyu da limonların üstüne ekledim. Bir çay kaşığı zencefili sulandırarak ilave ettim.(top olmaması için sulandırdım.) Üstüne gönlüme göre bolca buz ve nane yaprakları ekledim. Sadece poğaçaların resmini çekmeyi akıl edebilmişim , öğle lezzetli ve serinletici olmuşlardı ki... Evdeki delikanlılar sildi süpürdü. Mutlaka denemelisin, sabah kahvaltısına bir değişiklik , alternatif .